Bülbülüm Altın Kafeste Türküsünün Hikayesi
|
|
Vakti zamanında Anadolu'nun yeşili bol, mavisi derin, insanı sıcak bir köyünde, yanakları gülden al, dili bülbülden tatlı bir genç kız yaşarmış. Adı Melike’ymiş. Melike'nin güzelliği dillere destanmış, öyle ki köyün bütün delikanlıları ona hayran olurmuş. Anası babası, bu güzelliğin cezbediciliğinden dolayı Melike’yi tek başına dışarı bırakmazmış, korkarlarmış ki biri sıkıştırır, rahatsız eder.
Bir gün, Melike teyzesiyle birlikte köyün çeşmesine su almaya gitmiş. Çeşmenin başına varınca, Melike'nin gözü birden papatyalardan yapılmış bir taça takılmış. Tacı almak için elini uzatmış ama o esnada birkaç metre ötede, bir ağacın arkasından kendisini izleyen Yusuf’u görmüş. Yusuf, o tacı oraya bırakmış, kalbi pır pır çarpıyormuş. Melike, hafifçe gülümsemiş ya da Yusuf öyle hayal etmiş. Melike, tacı alıp başına takmış.
O günden sonra, Yusuf her seferinde papatyalardan taçlar, güllerden kolyeler yapıp çeşmenin başına bırakırmış. Melike ise her defasında önce Yusuf’u ararmış gözleriyle, sonra da o hediyeleri alıp başına takarmış. Ama Melike büyümüş, evlenme çağına gelmiş. Babası, onu köyün zenginlerinden Rıza'nın oğlu Hüseyin’e vermeye karar vermiş.
Hüseyin, Melike'yi çoktan gözüne kestirmiş, ama Melike’nin gönlünün Yusuf’ta olduğunu bilirmiş. Ne var ki, Hüseyin’in aceleci tavrı aileler tarafından kabul görmemiş. “Her şeyin bir vakti var,” demiş Melike’nin babası. Melike’ye Hüseyin’i söylediklerinde, gönlü hala Yusuf’ta olduğundan, gözleri yine Yusuf’u aramış.
|