Kimseyle yarışmak ilgimi çekmiyor. Umarım hepiniz kazanırsınız...
İtibar Gücü: 10
Rep Puanı: 10
Rep Derecesi:
|
Kahraman Türk Kadını şerife Bacı
|
|
İşte şerife gelin bu köylü ve 21 yaşında. O'nu 16 yaşında evlendirmişlerdi. Düğünden iki ay sonra Harbi Umumi patlak verdi. Kocasını askere aldılar. 6 ay sonra da Çanakkale'den kocasının ölüm tezkeresi geldi. Kimsesizdi, hiçbir geliri yoktu. "Bu tazeliğiyle yapayalnız durması yakışık almaz" diyen köyün yaşlıları, onu sakata ayrılmış bir asker gazisi olan Topal Yusuf ile evlendirdiler.
Üç yıl sonra şerife Gelin'in bir kızı oldu. Küçük kıza Elif adını koydular. Elif anasını emiyor, emdikçe şerife Gelinin sütü artıyordu. Bunu fırsat bilen komşular, o günlerin salgın hastalıkları yüzünden anası ölen, yetim kalan, süt ememeyen hangi çocuk varsa, şerife Gelin'e getiriyorlar; Köyün yetimlerini hep O emziriyordu. Belki de bunlar çile günlerinin tabii bir yansıması idi.
Sonuç olarak bu köyde yetimlerin tamamı süt kardeşi, şerife Gelin de süt anası olmuştu... Evdeki işlerle birlikte dışarı işlerini de şerife gelin yapardı. Öküzlerle çift sürmek, merkeple dağdan odun getirmek, orakla ekin biçmek, döğen sürmek hepsi hepsi şerife Gelin'i gözlüyordu. Kocası Topal Yusuf'un sadece adı vardı. Savaşta sol bacağı kopmuş, yakınında patlayan bomba bir gözünü kör etmişti... Kulaklarının duyması ise günden güne ağırlaşıyordu. Bu haliyle O'nun iş yapması zaten mümkün değildi. Günlük işlerini ve hizmetini de şerife Gelin yapıyordu.
Çile demet demet, hicran gökleri tutmuş, gözyaşı diz boyu olmuş akıyordu. Nice şehit anaları oğlunun acı haberiyle ciğerini dağlarken nice gelinler hayata küsmüş, nice umutlar baharında solmuştu. Açlık, yokluk, perişanlık kol geziyordu. İnsanlar saadeti sadece ölümün kollarında açan bir çiçek sanır hale gelmişlerdi. Artık gözler taa uzaklara, umutlarsa bir başka bahara kalmış gibiydi.
Bir akşam üzeri köyde tellal bağırıyordu.
"- Eyyyyy ahali! Duyduk duymadık demeyin. Cuma günü her haneden bir kağnı, İnebolu'ya yük taşımak üzere gidecektir"... Aynı tellal bir daha, bir daha olmak üzere 3 sefer bağırdı. Bu, konunun önemini vurgulamak içindi. Üç sefer aynı şeyin bağrıldığı pek vaki değildi. Demek ki bu konu olağanüstü bir önem arzediyordu.
Herhangi bir sebeple tellal bağırmışsa, o akşam konunun görüşülmesi için köy odasında toplantı yapılırdı. Bunu herkes bildiğinden, toplantı için ayrıca duyuru yapılmamıştı. Akşam yapılan toplantıda Muhtar şu açıklamayı yaptı:
- Ankara'da açılan yeni Meclis ve kurulan hükümet, Anadolu'ya saldıran Yunan askerine son darbeyi vurabilmek için kış boyunca hazırlık yapıyormuş. Kulakları çınlasın iki ay kadar önce köyümüze gelen M. Âkif, camimizde verdiği vaazda:
- "Bir milletin hayat hakkı ve varlığını sürdürme konusunda üstünüze bir görev düşerse, yerine getirmekte aslâ tereddüt etmeyiniz. Vatana sahiplenmek için gerekirse herbirimiz, toprağın koynuna girmeye aday olabilmeliyiz ki, bu vatan bizimdir diyebilelim," demişti. Komşular! Sizin anlayacağınız, deniz yoluyla İnebolu'ya getirilen cephane ve top mermilerinin cepheye taşınması için bütün çevre köylere görev verilmiş. Adına ister imece, ister salma, ister başka birşey deyiniz; taşıma işi muhakkak halledilecekmiş. Bizim köyün taşıma sırası Cuma günü olarak bildirildi. O gün, İnebolu'dan 80 kağnı cephane yüklenerek Kastamonu'ya doğru yola çıkmamız gerekiyor. Herkes hazırlığını buna göre yapsın. Muhtar, bir de liste hazırlamıştı. Listeyi baştan sona okudu. Sonra da:
- Burada olanlar olmayanlara haber versin, dedi.
Herkes birbirinin yüzüne "Burada kimler yok?" der gibi baktı... Toplantıda sekiz isim yoktu. Bunlar adına da zaten kadın veya çocuk yaşta gençler gidecekti. O akşam köy bekçisi sekiz kişinin evini dolaşıp yola ne zaman ve nasıl çıkılacağını bildirdi. Her evden bir kağnı duyurunun yapıldığı şekilde Cuma günü vardı. şerife Gelin de bunlar içerisinde idi.
Tarih, 1921 yılının son günleriydi. Birdenbire bastıran kar yolları kaplamıştı. Sıra ile cephaneler yüklendi. Yüklemesi yapılan kağnı yola çıkıyordu. şerife Gelin, köyde bakacak kimsesi olmadığı için Elif'i yanına almıştı. şerife Gelin'in kağnısına top mermileri yüklendi, yol verildi... şerife Gelin, İnebolu çıkışında kağnıyı durdurdu. Oraya kadar sırtında taşıdığı kızı Elif için top mermilerinin arasında bir yer ayarladı. Tek korunma aracı yün yorganını da top mermilerini ve kızını yağıştan korusun diye, kağnı üzerine örttü. Sonra tekrar kağnı başına geçip "Bismillah" diyerek öküzleri çekmeye başladı.
Bu görevi onlarca köy, binlerce kağnı yaptığı için yol güvenliği konusunda bir sorun yoktu. Soğuğa karşı korunaklı oldun mu tamam! Hele hele öküzlerin iyi ise, işin kolay! şerife Gelin, öküzleri çekiyor, kar ise yağıyor, yağıyordu. Kağnı tekerleri karla karışık çamurlu yollarda makamsız bir gıcırtının zevksizliğiyle ilerliyordu. şerife Gelin'in bir korkusu vardı; kendinden bile sakladığı bir korku. Kalbinde kocaman bir çıban, çaresiz bir dertti bu..
|