Tek Mesajı Görüntüle
Old 13-09-24, 07:09 #3
Nyks
Kimseyle yarışmak ilgimi çekmiyor. Umarım hepiniz kazanırsınız...
Nyks Kullanıcısının Avatarı

Üyelik Tarihi: 07-09-24
Üye No: 3
Mesajlar: 2,427
REP Puanı : 10
@Nyks
Heyyy! Bre çılgın ses! Hey bre meçhul korkak! Karınca fıkrasını duymadın mı? Derler ki karınca İstanbul'dan yola çıkmış, mübarek beldeleri görmek ister. Sormuşlar:

- "Nereye gidiyorsun?

- Hacca gidiyorum.

- Sen bu cılız gövdenle, bu çöp bacaklarınla, İstanbul'dan Hicaz'a kadar nasıl gidersin?

- Varamazsam hiç olmazsa yolunda ölürüm ya", demiş. Ben de öyle... varamazsam yolunda ölürüm. Lâkin bu mermiler yollarda kalmaz, bıraktığımız yerden birileri yüklenir ve cepheye mutlaka ulaştırır. şerife Gelin böyle söylese de, çok iyi bildiği Ilgaz Dağı'nı ve onunla geçen hatıralarını sisli puslu camdan bakar gibi bir süre seyre daldı. Bu seyir, ne durup bakmaya, ne bakıp görmeye benziyordu. Bir hissedişti bu; bir duyuş, bir anlayış... Çookkk uzaklardan gelen, fırtınaya binmiş, dağlarda yankılanan, tepelerde savrulan bir ses; kimbilir belki de şerife Gelin'in duymak istediği, yahut istemeden duyduğu bir ses... Ilgaz Dağı için, oranın kendi has evladına bakınız, neler fısıldıyordu:

- Ilgaz Dağı, çilenin harman olduğu yer. Ilgaz Dağı; yetimleri, dulları, kimsesizleri ağlatan mekân; gözyaşını kaynağında donduran fırtına seli. Ilgaz Dağı; ümitleri söndüren, hayalleri sükûta erdiren bir hengame...
Nice garibanın çıplak ayakla yürüdüğü bayır. Vardıkça dikleşen, çıktıkça yokuşa vuran yollar... ve içinizdeki aşka, merhamete, sevgiye inat acımasızlaşan dağ... Eşkıyalara taş çıkartan kurt sürüleri. Karıyla kışıyla, geçit vermeyen engebeleriyle, Ilgaz Dağı bir muamma... Kağnıdaki küçük Elif'in ağlaması duyuldu birden. Hıçkırıklara karışan bu feryat, şerife Gelin'in beynini zonklattı. Yavaş giden kağnıyı durdurmadan düşe kalka telaşla arabanın ardına koştu. Yorganı açıp baktı; Elif kızın sesini duyuyor, kendini göremiyordu. Gözlerini yuvasından patlatırcasına açıp bir daha baktı. Elini uzatıp ot kurularını karıştırdı:

- Yavrum! Elif'im, diye bağırdı.
Zavallı yavrucak otların arasındaydı. Boğuk boğuk ağlıyor, hıçkırıyor, kendini yırtıyordu âdeta. Soğuk, dondurucu bir hal aldığı için yorganı Elif kızın ve top mermilerinin üstüne iyice sıkıştırdı. şerife Gelin'in esas korkusu, top mermilerinin göçüp kaymasıydı. Bu halde zaten Elif kız ezilir yamyassı bir et parçasından farksız hale gelirdi. Tekrar aceleyle arabanın önüne koşup, öküzleri çekmeye başladı. Nice öne geçenler uzaklaşıp görülmez olmuş, nice arkada kalanlar şerife Gelin'e yetişmiş, geçip gitmişlerdi. Kimse kendisine zimmetlenen cephaneyi yerine teslim etmekten başka bir şey düşünmüyordu. şerife Gelin'in çektiği kağnı tekrar durdu. Kara öküz yine yürümüyor, başını geri geri asılıyordu. şerife Gelin, iyice üşümüş ağzından burnundan gelen salyalar birbirine karışmıştı. Çene kemikleri birbirine vuruyordu. Kağnının kara öküz tarafına geçerek "yazıklar olsun sana; çekil boyunduruktan, çekil de ben koşulayım" dercesine bir süre baktı. Gözleri kısılmıştı. Bütün vücut azaları titriyordu. Hiddetinden dolayı üvendireyi kaldırdı, kaldırdı; sonra da arka üstü kardan adam gibi göçüverdi.

şerife Gelin, donmakta olduğunu işte o anda farketti. Yıkıldığı kar içerisinden çabala*kalktıktan sonra, yine zor bela kağnı arabasının üzerine çıkabildi. Elleri ve ayakları donma noktasına geldiği için kağnıya binerken kaç defa kayıp yere düştüğünün sayısını bilemiyordu. şerife Gelin, bindiği kağnıdan öküzlere kısık sesiyle ve belki de son defa "gah!" dedi. Sesi yavaş yavaş kayboluyordu. Elif çatlayacak gibi ağlarken, şerife gelinin kolu kanadı âdeta robotlaşıyordu. Kağnı serseri bir mayın gibi, şehrin dışındaki Kastamonu kışlasının yakınına kadar gelip orada durdu.


Nyks şu anda çevrimiçi
Alıntı ile Cevapla