Çarşamba Ovası'nda yeşilırmağa kadar uzanan Abdal Deresi'nin kıyısındaki köylerden birinde Ahmet diye genç bir delikanlı yaşardı. Ahmet yoksul bir ailenin çocuğuydu Melek isimli güzeller güzeli bir kıza sevdalanmıştır, Melek de ona. Ahmet'in askerlik zamanı gelmiştir ve askerden dönünce hemen evleneceklerdir. Ahmet askerlik görevi için köyünden ayrılır.

Ahmet'siz geçen her gün Melek için bir ömür demektir. Köyün ağasının oğlunun da gözü Melekteydi. Ancak Meleğin gözü Ahmet'ten başkasını görmüyordu. Melek köyün ağasının oğlunu reddetti. Lakin ağanın oğlu bu sevdadan vazgeçmiyordu. Arkadaşlarıyla birlikte Meleği zorla kaçırırlar. Askerde olan Ahmet'e haber ulaşır. Ahmet nasıl dayansın. Kaptığı gibi silahını firar eder.

Dağ taş yarini ararken birden bardaktan boşalırcasına yağmur yağar. Öyle bir yağdı ki Yeşilırmak taştı Çarşamba adeta göle dönüştü. Sel Canik Dağları'nın zirvelerinden eteklerine doğru bir çığ gibi inerek önüne kattığı her şeyi yuttu. Hayat normale döndükten sonra köylüler köy meydanında toplandı bir kayanın üzerinde iki kişinin cansız bedenlerini gördüler. Ahmet'le meleği sel bile ayırmamış elele öylece yatıyorlarmış. İşte o gün bugündür Ahmet'le Melek'in sevdası dilden dile destan olmuş.